Ve Dağlar Yankılandı
10 Temmuz 2013
“Hikâyeler, hareket halindeki trenler gibidir: trene nereden bindiğiniz fark etmez, nihayetinde gideceğiniz yere ulaşmanız kaçınılmazdır.”
-Khaled Hosseini, Ve Dağlar Yankılandı-
“Uçurtma Avcısı” ve “Bin Muhteşem Güneş” isimli çok satan eserlerinin ardından fazlaca ara veren ünlü Afgan yazar Khaled Hosseini, üçüncü kitabıyla karşımızda.
İtiraf etmeliyim! Kitabı okumak 5 gününüzü alırken, onu yorumlamak neredeyse bir ayınızı alıyor!
Öyle çok şey hissettiriyor ki Hosseini, anlatmaya nereden başlasam bilmiyorum.
Bir hikâyede bin hikâye anlatmış yine. Daha kitabın ilk sayfalarında anlıyorsunuz ki, usta bir yazarın ellerindesiniz ve o size kocaman bir pencere açmış;
Öykünün tanıdık, ama bir o kadar da farklı dünyasına…
Zamanda yolculuk yapıp farklı şehirlerde hayat bulmuş hikâye.
Karakterlere can vermiş ama canını da almış bazen olmadık yerlerde.
Khaled Hosseini okurken mutlu bir son beklemek oldukça zor. Önceki iki kitabı gibi, bu kitabında da kısaca “insanlığın her şeyi eline yüzüne bulaştırması” teması üzerinden gidilmiş. Verilmeye mahkûm kararlar üzerine bir hikâye kurulmuş.
Çoğumuz kitapların bizi içine almadığından, karakterlerin gerçek olamayacak kadar kusursuz olmasından ve tahmin edilebilir sonlarla karşılaşmaktan şikâyet ederiz. Hatta bazen sonunu getiremeyiz; bir süre çantamızda, bir süre başucumuzda gezinen kitap en son raflarda tozlanmaya terk edilir özenle…
Evet, işte bu kitapta böyle bir problem yok. Karakterlerin kusurlarını benimseyip sorunlarına kucak açıyorsunuz. Karakterlerle kuşatılıyorsunuz tabiri caiz ise. Hep bir “kötü adam” olur ya; o kötü adamı da anlıyorsunuz, hissediyorsunuz…
Bazı yazarlar kelimelerle resim çizerler. Hosseini sizi o resmin içinde çiziyor işte.
Hosseini’nin okurları Ve Dağlar Yankılandı’da ilk iki kitabın tadını bulamadıkları konusunda hemfikir gibiler. Ama bu, Dan Brown, J.K. Rowling gibi ilk kitaplarında şöhreti yakalamış bir çok yazar için sık sık duyduğumuz bir yorum. Okuyucu, hep daha iyisini bekliyor yazardan. Bazen çıkarıp atmak istediğiniz kısımlar da olmuyor diyemem; “ne gerek varmış buna da canım!” diyebiliyorsunuz. Fakat genel olarak kitap, zaman kaybı olmaktan çok uzak.
Keyifle okuyun sevgili kurgu severler 🙂
Göz atmak isteyenler için kitabın piyasa tanıtımından da birkaç cümle;
“Abdullah ve kız kardeşi Peri, 1952 Afganistan’ında üvey anneleriyle birlikte yaşamaktadırlar. Babaları Sabri sürekli iş aramakta, yoksulluk ve çetin kış şartlarıyla mücadele etmektedir.
Adı gibi güzel ve iyi huylu olan Peri, kardeşi Abdullah’ın her şeyidir. Abdullah, bir ağabeyden çok ana-baba gibidir. Geceleri bir tek karyolayı paylaşmak zorundadırlar.
Peri ve Abdullah, babalarıyla Kabil çölüne doğru yola çıktıklarında kendilerini bekleyen, hayatlarını birbirinden koparacak kaderin farkında değillerdir:
Kitap Nesillerden ve kıtalardan geçerek bizi Kabil’den başlayıp Paris, San Francisco ve Tinos’un Yunan adalarına doğru derinlikli bir yolculuğu anlatıyor.”