/ /

Ben polisin senaryo yazanını severim

16 Eylül 2013

Necef Uğurlu

KAYDA GEÇSİN!

 

Zengin aile tarafından evlat edinilen fakir çocuğun yeni çevresine ve çevresinin ona uyum sağlarken başından geçenler bizim yoğunluğu olan bir toplumsal meselemiz mi bilemiyorum, ülkemizde kaç zengin aile fakir kimsesiz çocuk evlat edinmekte ve bu bağlamda sorunlar yaşanmakta bunu cevaplayacak ciddi bir rakamsal veri yok elimde, ama herhalde böyle bir sorun var ki azim azim dizisi yapılıyor .
Çünkü uygar dünyada diziler günlük yaşamlarımızdaki sosyolojik meseleleri yansıtan hayali ilişkiler imalatından sorumludurlar, buna ‘kamu yayıncılığı’ diyorlar.

 

Bu dizilerin yazarlarının ,yönetmenlerinin ideolojik ve moral açıdan bu nedenle mesuliyetleri vardır.

 

Bu bağlamda Orange Country(OC); Medcezir dizimiz yeni sezonda milletimize hayırlı olsun.

 

 

Dizinin genç jönü Hülya Avşar’dan takdir kazanmış bulunuyor, bu onay da milletimize hayırlı olsun.
Bende kendisine başarılar dilerim, hem Çağatay hem Ulusoy olup Amerikan dizisinde oynamak zaten başlı başına orijinal bir durum.
Tutmazsa da sorun yok, ‘Yaman’ın Yolu’ diye devam eder… Dizilerimiz gece hayatı gibidir, devamlılık ister biliyorsunuz.
İzleyici olarak öyle arıza çıkartıp tutturmazsanız onlar bir yolunu bulup yola devam ederler. Ben bunu kabul ettiğimden beri çok rahatladım.

 

 

Diziler ve filmlerde oyunculuklar içinde kabulleniş içindeyim, kimileri buna ‘pes etme’ diyebilir. Oyunculuk benim için artık mankenlik ön deneyim ve yarışmasından neşet eden bir artistik deformasyon , bunu kabul ettim rahat ettim.

 

Bu ruh halim milletime hayırlı olsun.

 

 

Artık televizyon hayatımızın yeni mankenlerini bekliyorum .

 

 

Medya tahakkümü bizler farkında olmadan ve doğalmış gibi yenilenen tekrarlarla terbiye ediyor , ben epey terbiye oldum.
Özellikle diziler kadının nasıl olması gerektiğini de öğretti ve kabul ettirdi.
Asıl bu meseleyi kayda geçirelim.
Eril , erkek medyanın esas başarısı budur.

 

Özkök’ün kadından yana görünüp tam aksi kaleye golü budur hala boş vakitlerinde çakmaktadır.

 

Medya dünyasının, dizilerin, filmlerin oyuncularına gelince ;

Bu medya düzeni içinde dizi oyuncuları zaten medya aklına göre olmaları gereken ‘şey’e dönüşeceklerinden oyunculuğun gereği veya sanat okullarının varlığı bile artık tartışmalıdır.
Devlet konservatuvarı yerine Devlet Cast Ajansları veya Yarışmalardan Sorumlu Devlet Bakanlığı kurulması dahi düşünülebilir, şaşmam.

Oyunculuk , sanat falan filan bu noktada düşünülecek şeyler değil aslında buna gelene kadar medyanın tahakkümü meselesi var halledilecek.

 

Medyanın korkunç tahakküm alanını yok edebilmenin yolu bu sembolik iktidarın, ve şiddetin güç alanlarını yani sosyal ve sembolik sermayenin modunu değiştirme.

 

Buna bilinçli olmak filan yetmez ahlak, kararlılık, cesaret, yüksek amaçlar ,toplumsal ve siyasi bir mutabakat , bu medyanın gurusu kurucusu Özkök’ün onayı ve kim bilir daha neler lazım.
Bunun gerisinde olanlar kayıkçı kavgaları , o kovulmuş, bu kovulmuş, özgürlükmüş filan laf, bir günlük nafakası olmadan kapı önüne konulanlar değil kovulma kahramanları , köşe kapmacada açıkta kalanlar.
Bu güne kadar kapsamlı medya eleştirisi yapanları tenzih ederim.

 

 

Çok da umutsuz bir tablo çizmek istemem , çünkü ilginçtir bu medya; şiddet ve iktidarına maruz kalan bizlerin katkısı ve onayı olmadan düzenini kuramaz ve devam ettiremezdi….
Biz nasıl razı geldik, ya da fark etmedik kayda geçsin.
Başımıza gelenlerden sorumluyuz kayda geçsin.
Hala aklımız başımıza gelmiş değil kayda geçsin.

 

 

Bu medya ve sinema düzeninde anlamamız ve bilmemiz gereken; düzeneğin en önemli ayağı ‘kadın’ın kendisine uygulanan sembolik şiddeti çoğu zaman fark etmeden kabullenip onayladığıdır.
Kadınlığımıza af edersiniz yuh olsun bu da kayda geçsin.
Moda, kozmetik bedeni üzerinden duyduğu kaygıyı kullanırken kadının , gene kadını kullanır , bu kadın üzerinden oynan ama kadının başrolde olduğunu zannettiği fakat figüran olduğu bir büyük oyundur.
Para kazanır , ve her sene sırayla saçlarını sallarlar, şampuan aynıdır, kızlar değişir değişim neye göre diye sorarsanız ‘güvenilirlik’ derler, anlaşılması zordur.

 

 

Sabun alırken kim kime niye güvensin, varsa böyle bir güven, üründür.
Diyelim ki gıcık olduğum bir artist kullandığım marka şampuanın reklamını yaptı , kızıp vaz mı geçeceğim o markadan , bu manyaklık çok geyik kaldırır, ürünle güven tazeleyene kadar bu sefer reklamını beğendiğim artistin yaptığı markaya mı geçeceğim?
Şampuan reklamıyla aramda güven bunalımı var deyip farklı marka mı deneyeceğim ?
Ben kafamı yıkamak için kullandığım sabuna niteliklerine bakıp karar veremeyecek kadar değersiz, başkalarının aklıyla hareket eden salak mıyım?
Hadi diyelim güvendiğim artist reklamını yapıyor aldım ürünü, sonra kadın sapıttı evli bir erkeği ayarttı mesela , şahsen ben sevmem öyle şeyleri haydaa güvendiğimiz kadın şey çıktı diye gene şampuan markası mı değiştireceğiz ?

 

 

Kadın öyle değil işte böyle değersizleştirilir.

Kadınların medya tarafından değersizleştirilirken kurtuluşu gene erkek medyada ve aktörlerinde aramaları çok hazindir.
Rasyonel gibi görünür iktidar oyununun güçlü sahibi erkeklere sığınmak , ayı inine girmek gibi bir şeydir aslında ve razıdırlar !

 

Sembolik iktidar gücü için ayı inine girmek….dilim tutuldu kayda geçsin.

 

Bazıları da sonra güzel intikam alırlar, ‘Kafa Kopartma’ sözleri kayda geçsin.

 

Bu yüzden magazini önemserim, belgeler, bilgiler onlardadır, çağın antolojisini arşivlemişlerdir. Yere göğe sığdırılmayan, medyanın iş, şöhret, itibar sahibi kadınlarının bazılarının gerçeği oralarda saklıdır ve bir gün eril toplum araştırmalarında mutlaka kullanılacaktır.

 

Medyanın erkekler tarafından koyulan yasalarına uymayan dışlanır, değiştirmek istemeniz filan gerekmez, uymazsan en hafifinden dışlanırsın yok farzederler seni.
Gerekçeler iftira , yalan içerirse ayrıca kafanda çömlek patlar.
Kadınlar için medyada var olmak zor seçimdir, siyahlar için derilerinin rengi neyse, medyada kadınlar için cinsiyetleri odur .

 

Bu ağır sözler kayda geçsin.

 

Beyaz Türkler arasında kadın cinsiyeti yoktur.

Beyaz Türkler erkektir.

Beyaz Türklerin esas sırrı budur.

 

Bu gerçeği duyun istedim , benim feminist olmak gibi iddialarım yok ama açıklamak bana kaldı benim diyen feminist açıklayamadı kayda geçsin.

 

 

Bütün erkekler mi beyazdır, hayır.
Medyanın bu hakimiyetine kahrolan çok erkek var tanıdığım ; yayıncılar, yönetmenler, oyuncular, artistik , teknik alanda görev yapanlar, hatta elimden bir şey gelmiyor diyen üst düzey yöneticiler… Ama unutmayalım eril medya iktidarının bir grup erkeğinin diğer erkekler üzerindeki hakimiyetini de düşünmemiz gerekir.

 

 

Ekranlara yansıyan medya tartışmalarının bakışı gene eril medyanın sınırları içinde olduğundan hiç birini ciddiye almıyorum.

 

 

Medyamızda, televizyonlarımızda samimiyetle ciddiye aldığım tek tartışma şu aralar Bülent Ersoy-Ajda Pekkan kavgasıdır.
Bu bir dönüşümün müjdesidir, Ajda’ya kafa tutmak kimsenin harcı değilken Bülent Ersoy bu cesareti göstermiştir.
Ajda Pekkan vesayetine son vermiştir.
Hoş o her zaman cesur bir insan olmuştur, yaşadıkları, sosyal meseleler üzerine daha kimse cesaret edemezken söyledikleri ortada.
Medyamızın son yıllarda en cesur, en ciddi, en siyasi içerikli kavgası her ne kadar magazinel özellikte görünse de, şüphesiz Ajda Pekkan Bülent Ersoy kavgasıdır.
Milletimize hayırlı olsun .
Bu kavgada magazinel özelliğin içinde pek çok şey saklıdır.
Keşke dava televizyonlardan naklen yayınlansa, yakın tarihimize ışık tutar .
Bülent Ersoy adalet tecelli ettiğinde beraat ederse nerede olursam olayım ‘Yaşasın Adalet’ diye ayağa kalkacağım , ama barışacaklarını düşünüyorum , birileri mutlaka barıştıracaktır aksi büyük bir zihniyet değişikliği demektir.

 

 

Medyamızda bir başka olumlu gelişme de aslen polis olan Kanal D üst düzey yöneticisi İrfan Şahin’in dizi senaryosu yazması , Kayıp dizisi onun hikayesiymiş , geçen sene de Amerikalılar bizimkilerden daha önce ‘Missing’ olarak bir dizi çektiler o hikayede ( kadın ve kaçırılan oğlu) İrfan Bey’in mi bilmiyorum , eğer öyle ise bu büyük başarıdır.

Buradaki hikayede bazı değişiklikler var tabii tekrar tebrik ederim, ama asıl söylemek istediğim ben polisin gaz sıkanını kafa yaranını değil İrfan Bey gibi senaryo yazanını severim.
Diğer polislerimizin de İrfan Bey’i örnek alarak onun izinde gitmelerini umuyorum.


Yorumlar(0)