/ /

The XX

5 Ağustos 2013

Rahşan Koçoğlu

Yaz mevsimi yazılarıma, Vodafone Calling kapsamında 7 Ağustos’ta İstanbul’u ziyaret edecek olan The XX ile başlayarak açılış kurdelesini kesiyorum; indie-rock tadındaki İngiliz havası şehrimize hayırlı olsun.

 

The XX, vokalde ve gitarda Romy Madley Croft, vokalde ve basta Oliver Sim ile davulcu, çeşitli enstrümanlar çalabilen, ses mühendisi – Jamie XX olarak da bilinen – Jamie Smith’ten oluşuyor. Romy ve Oliver çocukluk arkadaşı. Ortak noktaları müzik de olunca, Purtney’s Elliot School’a gitmişler ve birlikte çalmaya başlamışlar. Bu arada bu okulun diğer mezunları arasında Hot Chip, Burial, Four Tet de var, söylemeden edemedim. Jamie ise sadece ses mühendisi değil, aynı zamanda DJ, prodüktör ve remiks işleri ile de ilgileniyor. Çalıştığı isimler arasında Florence and the Machine, Radiohead, Alicia Keys ve Gil Scott-Heron var. Kısacası kadro gayet iyi bir oluşuma sahip.

 

 

The XX’in ilk albümü “XX” 2009 yılının en iyi çıkış yapan albümlerinden. Indie-rock sularında yüzerken kalabalığa dahil olmayıp, kendi orjinal stillerini yarattılar. Minimalist bir atmosferde konumlanan karanlık ve derin suları reverblerle dalgalandırmayı seviyorlar. Temalar ise karşılık görmeyen aşk hikayeleri ve yetişkinliğe özlem etrafında bir hortum oluşturuyor. Basit ve direkt bir yaklaşımla pop müziğin ışığına kucak açıyorlar. Oliver’ın buz etkisi yaratan vokalleri ile Madley’nin yumuşak ve duygulu vokallerinin birbirini tamamlayıp, Jamie’nin samplelarının da eklenmesiyle, şarkılar gizemli ve melankolik bir havaya bürünüveriyorlar. Her dinleyişte daha fazlasını istemenize yol açan bir albüm bu. O sebeple de 2010’da Mercury Music Prize’ı kazanması beni şaşırtmamıştı.

 

 

2012 çıkışlı ikinci albüm “Coexist” de mistik ve melankolik havayı devam ettirerek hayranlarının yüreklerine ferah sular serpti. Yaşları ilerlediğinden, bu albümde daha derin ve karmaşık bir perspektif sergilediler doğal olarak. Git-gelleri bol ilişkileri, kadın ve erkek açısından ele alıp, basit cümleler ve duyusal detaylarla derin arzular ifade ediyorlar. Hatta bu albüm ilkine göre bir bakıma daha içten. Bunda da Jamie XX’in etkisi büyük. Grubun bas ve kesik kesik çalınan gitar etkileşimlerinin ön plandaki yerini, daha ambient ve biraz çarpıtılmış dans müziği yapıları almış. Bunu suslar, boş bırakılan aralıklar, sürekli başla-durlar ve lezzetli ses süslemeleriyle yakalamışlar. Tabii ki, vokaller aynı etkileyicilikte dinleyeni alıp sürüklüyor.

 

Konserleri ile ilgili yazılarda genelde bekleneni veren, doyurucu bir performans yakaladıklarından bahsediliyor. Son albümün büyük bir bölümü ile ilk albümün yarısı çalınıyormuş. Bence pek gerek yoksa da, sahne performansına lazer gösterisi de eklenmiş. Ek olarak, kapalı mekanlara daha çok yakıştırsak da, açık havada da gayet iyi bir atmosfer yakaladıklarını ifade ediyor hayranları. Tüm bu yazdıklarımızdan sonra, bize de konsere gidip, melankolik sularda boğulmak düşer. Herkese iyi seyirler…

 


Yorumlar(0)