/ /

İstiklal’de Yer Sofrası

13 Temmuz 2013

Editör

Yapılan hazırlıkları günler öncesinden başlayan ramazan için bütün şehirlerde ihtiyaç sahipleri için iftar çadırları kuruldu, camiler mahyalarla donatıldı, sofralar donatıldı.

 

İşte bu sofralardan belki de en ilginci, İstiklal Caddesinde kuruldu. Galatasaray Lisesi’nden başlayıp meydana kadar uzanan bu “yeryüzü sofrası”nı  kendilerine Antikapitalist Müslümanlar diyen bir oluşum üstlendi.

 

Bu etkinlikten ilk kez haberim olduğu zaman, “hadi canım, Galatasaray’dan Taksim Meydanı’na kadar sofra mı kuracaklarmış?” demiştim. Ve sırf bu merakımdan, bu yeryüzü sofralarını görmeye gittim.

 

Galatasaray Lisesi’nin önünde kurulmaya başlayan sofralar, mütevazi bir menüden oluşmuştu. Sofraya ilk başta çekingenlikle oturan insanlar önce birbirlerine gülümsüyor, sonra yavaşça çantalarından çıkardıklarını birbirlerine ikram etmeye başlıyorlardı.

 

Bu sofraların birisinden bende oturup, yanımdakilerin ikramlarıyla iftarı beklerken fark ettim ki; kimse burada dini sahiplenip kendilerini veya bir başkasını ötekileştirmiyor. Sadece din kozunu kullananlara karşı birleştirici bir unsur olarak iftarın o huşusunu hep birlikte eda ediyor.

 

Yemek paylaşmaktır. Zaten paylaşmanın tadını alan adam zulüm yapamaz.

 

Tutan, tutmayan, inanan, inanmayan herkes bu sofrada yerini almış, iftarı haber verecek ezanı beklerken, insana nefes aldıran paylaşımlarıyla Ramazanın bütünleşmesini yaşıyordu.

 

İşte o sofrada çocukluğuma geri döndüm.Gayrimüslimlerin daha fazla yaşadığı bir mahallede büyümüş bir çocuk olarak Ramazan ayı benim için kalabalık iftarlar, bahçeye hazırlanan uzun bir masa, komşuların getirdiği yiyecekler yanında toprağı bol olsun anneannemin yiyecek içecek ikramları ve bolca sohbet demekti…

 

Soframızda kimler yoktu ki, sokak içindeki Ermeni Kilisesinin çalışanları, Ermeni komşularımız, anneannemin Ortodoks arkadaşları, teyzemin ve biricik dayımın müslüman, yahudi arkadaşları, mahallemizin kedileri, kuşları…

 

Her insan diğer insana saygı duyar, ekmeğini bölüşür acısını, sevincini paylaşırdı. düğünlerine de katılırdı, vaftiz törenlerine de…

 

Yeryüzü iftarında bağdaş kurup otururken sanki küçüldüm küçüldüm beş yaşıma geri döndüm ve etrafıma bakındım ailemden kaybettiklerim nerelerde diye…

 

Uzun zamandan beri unuttuğumuz bir şey vardı: Ramazan ayı bir kültürdür ve kimsenin tekelinde değildir…

 

Kimse daha iyi müslüman, en müslüman değildir… Sokak çocuklarına sofrasını açmayan, kendisi gibi şekil ve şemali olmadığı için bunlar samimi değil diyenler nasıl kendilerini arı duru inanç sahibi olarak görebilirler…

 

Gazete kağıtları ve masa örtüleriyle uzayıp giden iftar sofrasında içindeki huşuyu sloganlarla ifade edenlerin sloganları, ezanla beraber sessizliğe gömüldü. Herkesin yüzünde uzun zamandan beri görmediğim bir memnuniyet vardı. Fakat, İstiklal Caddesi’nin Meydan çıkışına kadar gelen yer sofrasını  beğenmeyen çevik kuvvet, TOMA ile caddeyi kapattı. Yüzü ‘Yeryüzü Sofraları’na dönük ve çalışır vaziyette duran TOMA yavaş yavaş ilerlemeye çalışsa da önünde oluşan kalabalık buna izin vermedi.Ve TOMA’lar çekildi…

 

Açılan oruçların ardından, Gezi Parkı Eylemlerinden alıştığımız üzere, çöpleri toplayan katılımcılar ‘Her yer Taksim her yer direniş’, ‘Bu daha başlangıç mücadeleye devam’ sloganları eşliğinde sofralarını topladı.

 

İftarın ardından ise polisin “Caddeyi boşaltın, aksi halde müdahale yapılacak!” anonsu ortamı gerse de, herhangi bir olay yaşanmadı.

 

İstiklal’de kurulan iftar sofrasını görünce bir kez daha, dünyanın hiçbir yerinde büyük bir şehrin ortasında kalan tek yeşil alanın AVM yapılması düşünülemeyeceğini anladım. Böyle bir şeyi düşünen siyasetçiler varsa bile halka sorması gerektiğini, ‘ben yaptım oldu’ diyemeyeceğini ve yine dünyanın en gelişmiş, demokrasinin, hukukun sıradan hayatın amentüsü kabul edilen ülkelerinde bile en büyük şehrin ana meydanı barikatlarla kapatılıp 14 gün boyunca işgal edilemeyeceği bir kez daha kafama dank etti. Zaten buna hiçbir hukuk devleti izin vermez, hiçbir demokrasi hoş görmez(di).

 

Bu olaylar, bundan sonra bandı ne kadar geriye sararsak saralım farklı tahribatlar, kuşkular ve önyargılar yarattı ve yaratmaya devam edecek. Klişe bir deyişle bundan sonra hiçbir şey Taksim ve Gezi Parkı olayında saflara ayrılan iki taraf için de eskisi gibi olmayacak.

 

Yeni bir dönem ve süreç başladı. Gelin görün ki bu başlayan süreç de bu haliyle sürdürülebilir bir süreç değil.

 

Dün akşamki iftarda olduğu gibi, Taksim’de toplanma ve polisin TOMA’larla son derece sert bir şekilde toplananları dağıtma içgüdüsü bir kısırdöngü yaratmış durumda ve bunu aşmanın tek bir yolu var: diyalog.

 

Gezi Parkı’nda son yılların ve belki de dünyanın en büyük çevreci eylemi yapıldı ve başarıya ulaştı. Bu çevreci eylemin pek çok farklı mesajları ve yarattığı yepyeni bir ruh hali de var. Bu da görmezden gelinmemesi gereken bir olgu. Ne bu oluşan yeni ruhu TOMA’layarak, biber gazına boğarak öldürebilirsiniz ne de Gezi Parkı’nı yeniden işgal ederek Taksim’in etrafını tekrar barikatlarla kapatma hayali kurarak yaşatabilirsiniz. Konuşmanın ve düşünmenin tam zamanı…

 


Yorumlar(0)