/ /

Pazar Durakları – Prens Adaları

16 Şubat 2014

editor

İstanbul’a yolu düşen herkesin mutlaka gitmek istediği ve de gittiği yerlerden yalnızca biridir, daha doğrusu birkaçıdır Prens/Prenses Adaları. Bisikleti, faytonu, sahili, pikniği şehrin kalabalıklığından sizi çekip çıkarır ve bambaşka bir insan olursunuz. Niye mi? Niyesini sizler için araştırdık.

ada1

Antik dönemde takımadalar Demonisia, Halkın Adaları olarak anılırken Bizans döneminde bazı Adalar’da inşa edilmiş olan manastırlara ithafen, Papadonisia, keşişlerin manastırı olarak bilinmekteydi. Bu manastırlar buraya sürgün edilen ve bazıları Konstantinopolis’e asla dönememiş olan imparatorlar, imparatoriçeler, patrikler sayesinde ünlendi. Bizans tarihçisi Kedrenos’a göre, 569’da İmparator II. Justin (565-78) kendisine Adalar’ın en büyüğünde bir saray ve bir manastır inşa ettirmiştir. Daha önce Megale, ya da Büyük olarak bilinen bu ada imparatorun yerleşmesinden sonra Prinkipo, Prens’in Adası adını alıp, daha sonra takımadaların tamamı Prinkiponisos, Prenslerin Adaları olarak anılmaya başladı.

 

Osmanlı devrinde Adalar’a, Akdeniz iklimi altında yaygın bulunan, kızıl toprakların rengiyle ilgili olarak Kızıladalar denilmekteydi. Aristoteles, Adalardan “Kadıköy’ün Adaları” diye söz eder, Thomas Allom, “Ruh Adaları”, ünlü tarihçi Hammer, “Evliya Adaları”, Deiher de benzer bir yaklaşımla ‘Keşiş Adaları’ diye adlandırır. Scarlatos Byzantios, ‘ Bahtiyar Adaları’  Bizanslılar ‘Papaz Adaları’, Grekler de ‘Devler Adaları’ demişlerdir. Bugün bu isimleri birçoğu fazla bilinmiyor. Tarihi çalkantılı sürgün ve olaylarla geçen Adalar, Osmanlı egemenliği altında güvendeydi ancak 1807’de Sir John Duckworth önderliğindeki İngiliz Donanması filosu Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya geçmek isteyip Kınalıada’da demirledi ve Ege’ye doğru yol almadan önce on bir gün boyunca adayı bombaladı. Bizans döneminde Burgazada, Heybeliada ve Büyükada’nın nüfusunun neredeyse tamamını Rum balıkçı ve denizci aileleri oluştururken, Kınalıada’da Ermeni çoğunluğu vardı. Adalar’da halen önemli Ermeni ve Musevi toplulukları ile Rumlar bulunuyor ama günümüzde ada nüfusunun büyük bölümünü Türkler oluşturuyor.

İsimler, yaşananlar çeşitli ama güzellik hep aynı. İstanbul’un trafikten, bunaltan kalabalıktan, yorgunluktan uzak nadide noktalarındandır Adalar. Üstelik ulaşımı da bir o kadar kolay. Bostancı, Kadıköy ve Avrupa Yakası’ndan da rahat ve keyifli bir vapur yolculuğu sonrasında ulaşabilirsiniz.

ada2

Ayak bastığınız an itibariyle şehrin içindeki gizli cennet sizi etkisi altına almaya başlıyor bile. Eğer konaklama durumunuz varsa birçok pansiyon ve oda sizin ihtiyacınızı karşılayacaktır. Ama siz yine de rezervasyon yaptırmadan gitmeyin. Malum misafiri çok olur adanın. Ama tabii günübirlik bir gezi olacaksa, hiç vakit kaybetmeden başlayın. Atıştırmalık olarak tarihi Taşfırın’dan lezzetli hamur işleri ve pideler alabilir, yürüyüşünüz ardından yorgunluğunuzu atmak için yerel esnafın elinden çıkma bir kahveyi tercih edebilirsiniz. İlk durak genelde Aya Yorgi Kilisesi olur. Zorlayıcı ve uzun bir yolu olan kiliseye ulaşmak için hem keyifli hem de rahat bir ulaşım aracı olan faytonu kullanabilirsiniz. Dönüşte tepeden aşağıya doğru yürümek hem nefes almanızı hem de adayı ve İstanbul’u seyretmenizi sağlayacaktır. Bu yürüyüş karşılığında, çay bahçesinde manzaraya karşı çay içmek ve bolca fotoğraf çekmek ödülünü veriyor size. Reşat Nuri Güntekin’in evini ve 2. Abdülhamit’in yaptırdığı Hamidiye Camii’ni de bu esnada gezme şansı bulabilirsiniz. Bu kadar gezmek yeter biraz da deniz kum güneş yapmalı diye düşünürseniz, 6 adet plaj var. Marmara’nın serin sularına bunlardan hangisinden isterseniz oradan dalabilirsiniz.

Yaz aylarında mevcut nüfus grafiği hayli yükseliyor. Özellikle hafta sonları son derece yoğunluk olabilir. Ama yine de görmeye, gezmeye değer. Eğer hala gitmemiş olanlar varsa, geç kalmış sayılmazsınız. Bir sonraki vapur bekliyor olacak.

 


Yorumlar(0)